Stefan
Zweig, 28 Kasım 1881’de Viyana,
Avusturya’da Ida Brettauer ile Moritz Zweig çiftinin çocuğu olarak dünyaya
gelir. Varlıklı bir sanayici olan babasının zenginliği sayesinde iyi bir eğitim
alır ve pek çok yabancı dil öğrenir. Daha lise yıllarındayken şiir yazmaya
başlayan Zweig’in ilk şiirleri 1901 yılında Gümüş Teller adıyla yayımlanır.
Gazetelerde
muhabirlik yapan Zweig, 1907 ile 1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar,
Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan’ı kapsayan bir geziye çıkar. 1911
yılında ise New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko’yu ziyaret ettiği
Amerika’ya yelken açar. 1914’te Émile Verhaeren’in yanına giden yazar, 1914 ile
1917 yıllarında Viyana’da gönüllü olarak memur olarak çalışır.
Savaş
sona erdikten sonra Salzburg’a yerleşir ve 1920’de Frederike Von Winternit ile
evlenir. Uzun yıllar boyunca Salzburg’da yaşayan Zweig, en verimli yıllarını da
buradayken geçirir.
1928
yılında ise Lev Nikolayeviç Tolstoy’un 100. doğum yıl dönümü kutlamalarına
katılmak için Sovyetler Birliği’ne gider. 1933 yılında kitapları Naziler tarafından yakılmaya başlar. Hatta aynı dönem evi
silah zoruyla aranır. Yaşananların neticesinde ülkesini terk etmek zorunda kalan Zweig Londra’ya yerleşir.
1937
yılında eşinden ayrılır. Ardından Lotte Altman isimli kadınla Portekiz’e gider.
Avusturya’nın Alman İmparatorluğu’na katılması üzerine İngiliz vatandaşlığına
geçmek için müracaatta bulunur. Fakat
Londra’da oturma vizesi alamaz, üstüne bir de Yabancı Düşman damgası yer.
Kısa
süre sonra Brezilya’ya taşınır. Zweig, kaçarak geldiği bu son durakta tüm haber
kanallarına, gerçeklere, olan biten her şeye kulaklarını kapatır. Ailesi ve
geride bıraktığı geçmişi işgal altındadır. Zweig o zaman haberciler için, ‘ağızlarından kan akıyor’ tabirini
kullanır. Umutsuzluk içindeki Zweig, en sevdiği yazarlar olan Goethe, Homeros
ve Shakespeare’de teselli arar. Okumak için bir şeyler ararken, tesadüfen
Montaigne’in “Denemeler” adlı eserine rast gelir. Ölüm karşısında özgür olmak isteyen Montaigne gibi Zweig da Nazilerden
kurtuluş için tek çare olarak ölümü görür.
1942
yılının 14 Şubat’ında karı-koca Rio festivalini izlemeye giderler. Ama o gün
gazetelerde manşet olan haberi görünce huzurları yeniden yok olur. Nazi güçleri
Süveyş Kanalına doğru yönelmişlerdir ve Libya’ya doğru ilerliyorlardır. Stefan
Zweig ve eşi festivali izlemeden apar topar Brezilya’daki evlerine dönerler. 22 Şubat 1942 sabahı, Zweigların yatak
odalarının kapısı, öğleye kadar açılmaz. Bu durumdan şüphelenen hizmetçiler
polise haber verirler. Yatak odasına giren polisler sırtüstü yatan Stefan ile
elini onun göğsüne koymuş olan eşi Lotte’nin cansız bedenlerini bulurlar.
Zweiglar “Veronal” adındaki ilaçtan içerek intihar etmişlerdir. Titizce
düzenlenmiş masanın üstünde pulları bile yapıştırılmış olan veda mektupları
durmaktadır…
Zweig’ın
masasının üzerinde Petropolis Valisi’ne yazılmış şu mektup bulunur:
“Kendi isteğimle bilinçli olarak
hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur
hissediyorum: Bana ve çalışmalarıma, böyle iyi ve konuksever bir şekilde kucak
açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün
bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim çünkü benim lisanımın konuşulduğu dünyanın,
bana göre mahvolmasından ve manevi yurdum Avrupa’nın kendi kendisini yok
etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim bir
yer daha yoktu. Ama 60 yaşından sonra yeni baştan
başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise uzun yıllar süren
yurtsuz göçüm sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması her zaman en büyük
sevinci; bireysel özgürlüğü dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında
ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor. Bütün dostlarımı selamlarım!
Umarım, uzun gecenin ardından gelecek olan sabahın kızıllığını hala
görebilirler! Ben, çok sabırsız olan
ben, onların önünden gidiyorum.”
28 KASIM 1881
- 22 ŞUBAT 1942
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder